Hayatı Ve Eğitimi
Louis Pasteur, 27 Aralık 1822’de Fransa’nın Dole şehrinde Katolik bir ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. Okulun ilk yıllarında ortalama bir öğrenciydi, o zamanlar henüz dersler ve bilim pek ilgisini çekmiyordu, daha çok balık tutmayı ve resim çizmeyi seviyordu. Birçok aile üyesinin, arkadaşının ve komşularının portresini çizmişti. 1839’da College Royal’da Felsefe Bölümü’ne yazıldı ve 1840 yılında edebiyat fakültesinden mezun oldu. Mezun olduğu okulda hem öğretmenlik yaptı hem de aynı anda matematik okumaya devam etti. 1841’deki ilk sınavında başarısız oldu. 1842’de girdiği temel fen bilimleri sınavından başarılı olsa da , kimya sınavında başarısı orta seviyeydi.
1842’nin sonlarına doğru Pasteur, École Normale Supérieure’e girebilmek için başvuru sınavına girdi. Sınavlardan başarılı olmasına rağmen puanı pek yüksek olmadığı için devam etmemeye ve seneye tekrar sınava girmeye karar verdi. Sınava tekrar hazırlanabilmek için Pansion Birbet’e geri döndü. 1843’te sınava ikinci defa girdiğinde bu sefer başarı sıralamasında üst sıralardaydı ve hemen eğitimine başladı.1845’te mezun olan Pasteur, 1846’da College De Tournon’da profesör olarak görevlendirildi. Fakat kimyager Antoine Jérôme Balard Pasteur’ ün École Normale Supérieure’e geri dönüp kendisinin laboratuvar asistanı olmasını istedi.
Balard ile çalışmaya başlayan Pasteur kristalografi üzerine çalışmalarına başladı. 1847’de biri kimya biri fizik alanında olmak üzere iki tezini savundu.1848’de Kısa bir süreliğine Dijon Lisesi’nde fizik profesörlüğü yapan Pasteur, sonrasında Strasburg Üniversitesi’nde kimya profesörü oldu. Bu üniversitede rektörünün kızı olan Marie Laurent ile tanıştı ve kendisiyle 29 Mayıs 1849’da evlendi. Evliliklerinden 5 çocukları oldu fakat bunlardan sadece 2’si hayatta kalabildi; geriye kalan üçü tifodan vefat etti.
BİLİMSEL ÇALIŞMALARI
Pastörizasyon
1848’den beri Strasburg Üniversitesinde kimya profesörlüğü görevini üstlenen Pasteur, 1852 yılında kürsü başkanı oldu. 1854’te Lille Üniversitesi Dekanı oldu. Bu şehirde bira endüstrisi oldukça gelişmişti ve doğal olarak Pasteur dikkatini fermantasyon olayı üzerinde topladı. Bir gün bir bira fabrikasını gezmeye davet edildiği sırada, Pasteur iyi birayı meydana getiren mayaların tam yuvarlak mayalardan oluştuğunu, diğerlerinin ise uzunca şekilli mayalardan oluştuğunu fark etti. Aradaki bu fark ona biranın mayalanma işlemi sırasında fıçıların içine yabancı maddelerin karışıp biranın ekşimesine sebep olduğu fikrini aklına getirdi.
Bu düşüncesinin doğru olup olmadığını anlamak için çalışmalarını derinleştiren Pasteur, biranın ekşimesinin sebebinin fıçılara yabancı bir madde karışması olmadığını, bunun yerine biranın hava ile temas etmesinden olduğunu anladı. Böylece Louis Pasteur mikropların havada yaşadığını ispat ederek canlı organizmaların inorganik maddelerden oluştuğu teorisini ortaya attı. Havayı filtrelemek için Alp dağlarının tepesine bile çıkan bilim adamı, sonunda pastörizasyon yani mikroplardan arındırma yöntemini buldu. Pastörizasyon yöntemi , sütü 63 derecede otuz dakikalığına ısıttıktan sonra ve akabinde sütü hızlı bir şekilde soğuttuktan sonra kapalı ve sterilize edilmiş şişelere veya başka kaplara konmasıydı. Böylece süt uzun süre bozulmadan saklanabiliyordu.
Kuduz Aşısı
Kuduz özellikle de köpekler arasında yaygın olan ölümcül özelliğe sahip hastalıktı ve kalabalık toplumlar için çok riskli bir hastalıktı. O dönemde kuduz için uygulanan ve bilinen tek tedavi yöntemi ısırılan yerin kızgın bir demirli iyice dağlanmasıydı. Oldukça ilkel bu yöntemin tedavi edici etkisinin olduğunu söylemek zor olsa gerek. Pasteur, Pierre Paul Emile Roux ile birlikte çalışmaları sonucu aşı yöntemini geliştirmişlerdi.
Aşı yöntemini ilk olarak tavşanlar üzerinde deneyen Pasteur ardından bu aşının kuduz hastalığına etkisini araştırmak için 11 köpek ile deney yaptı. 6 Temmuz 1885’te ise kuduz bir köpek tarafından ısırılmış olan 9 yaşındaki Joseph Meister’a kuduz aşısını uygulamayı düşündü fakat tıbbi doktor olmadığı için ilk başta kararsız kalmış bazı danıştığı kişilerin desteğiyle aşıyı çocuğa yapmaya karar verdi. Çocuğun sağlık durumu aşı yapıldıktan sonra olumlu gelişme gösterdi ve 3 ay sonra çocuk tamamen iyileşti. Bu başarısının sonucunda Pasteur kahraman ilan edildi. Pasteur, 2 yıl sonra yani 1887’de Pasteur Enstitüsü’nü kurdu.
İpek Böceği Hastalıkları
Louis Pasteur, insan ve hayvanlarda bulunan hastalıkları araştırması yanı sıra 1865 yılında Fransız Hükümeti’nin isteği ile büyük bir endüstriyi oluşturan ipekçilik için çok önemli olan ipek böceklerinde görülen bir hastalığı incelemeye başladı. Ünlü bilim adamı ipek böcekleri ile ilgili çalışmasını tam 3 yıl sürdürdü. 3 yıllık çalışmalarının sonucunda iki farklı hastalık basilini izole etmeyi başararak ipekçilik endüstrisinin geleceğini kurtarmayı başardı.
Tavuk Kolerası
Louis Pasteur, Jean Joseph Henri Toussaint’dan aldığı kolera bakterisi kültürlerini tavuk suyunda yetiştirdi. Bu çalışmayı bakterilerden bir kısmı bozulmuş ve bozulan bakterilerin enjekte edildiği tavuklar hastalanmamıştı. Ardından bu sağlıklı tavukları deneylerinde tekrar kullanan Pasteur bu tavuklara sağlam bakteriler enjekte edilse bile şaşırtıcı bir şekilde hasta olmadıklarını gözlemledi. Çünkü zayıflamış olan önceki bakteriler tavukların hastalığa bağışıklık kazandırmıştı böylece ikinci deneyde tavuklar hasta olmamıştı sadece bazı küçük semptomlar göstermişti.
1879 yılında Louis Pasteur tatile gitmeden evvel asistanı Charles Chamberland’a tavukları aşılaması talimatını vermişti. Chamberland tavukları aşılamayı beceremedi ve kendisi de tatile gitti. Tatilden döndüğünde bir aylık öylece duran bakteri kültürlerini tavuklara enjekte ettiğinde tavuklar ölmedi biraz hastalandılar ama kısa sürede iyileştiler. Chamberland bir hata olduğunu düşünerek görünüşe göre bir işe yaramayan bozulmuş bakteri kültürlerini atmak istedi fakar Pasteur ona engel oldu. Pasteur bu tavuklara diğer tavukları öldüren sağlam bakteri kültürleri enjekte etti ve hayvanlar hayatta kaldı böylece Pasteur tavukların artık hastalığa bağışıklık kazandığı sonucuna vardı. Bu çalışmasının sonuçlarını 1880 yılında Fransız Bilimler Akademisi’ne sundu.
Diğer Buluşlar
Pastörizasyon ve kuduz aşısı dışında bazı tartışmalar mevcut olmakla beraber Pasteur, şarbon aşısını bulan kişi olarak da kayıtlara geçmiştir. Mikroorganizmalar dışında kristallerle de ilgilenen Pasteur özellikle de kristallerin fiziksel geometrisiyle de ilgilendi. Tartarik asit ve paratartarik asit adındaki kimyasal bileşenleri tamamen aynı olan iki kristal , mikroskop altında incelendiğinde birbirlerinden farklı görünüyorlardı. Sonrasında Pasteur , bu iki asidin içindeki kristalleri özel bir iğne ile ayırdı ve böylece iki kristalin aslında birbirlerinin tıpatıp aynısı odluğunu keşfetti. Bu keşif, kimyasal bileşiklerdeki kiralitenin en erken kanıtların biri sayılır. Bu tezi 1847 yılında hem fizik hem de kimya alanında iki doktora yapmasına vesile oldu.
Ölümü
1864’te yoğun çalışma temposuna dayanamayan Louis Pasteur, vücudunun sol tarafını felç eden bir inme geçirdi ancak tamamen iyileşti ve hatta çalışmalarına devam etti. 1894’te çok büyük bir inme geçiren Louis Pasteur eski sağlığına kavuşamadı ve 28 Eylül 1895’te Paris yakınlarında evinde öldü. Resmî törenle Notre Dame Kilisesine gömülmüş, bir yıl sonra Pasteur Enstitüsü’ndeki anıt mezarına taşınmıştır.
“7 Nisan Dünya Sağlık Günü” başlıklı yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.